Evet. ‘’Makina insan – gayrişahsî bir makina olan insan. Bir insan her ne ise, bu onun yapısına ve kalıtımı, yaşam alanı ve ilişkileri yoluyla taşıdığı etkilere bağlıdır. O, yalnızca, dış etkiler tarafından hareket ettirilir, yönlendirilir, komuta edilir. İnsan hiçbir şey, bir düşünce bile oluşturamaz’’ demiş Mark Twain’’
İnsan denilen varlığın bir tanımını yapacak olsak muhtemelen elimizde birbiriyle çelişen onlarca tanım kalacaktır. Dolayısıyla doğru bir tanım yapabilmenin yolu insan ırkına dahil olmamaktan geçiyor diyebiliriz. Aksi durumda yapılan tüm yorumlar yine; iyi, kötü, mutlu, mutsuz veya sinirli gibi insanı tanımlayan basmakalıp sıfatlardan ileri gidemeyecektir. Gelgelelim tüm bu sıfatların yaratımında kullanılan yöntem her zaman öznel çıkarımlar ve öznel düşünceler vasıtasıyla elde edilmiştir. İnsan kendisinin tanımını yaparken yine kendi özünden yola çıkmıştır. Peki, insan esasında nedir? Bir canlı olmanın ötesinde insan tam olarak neyin karşılığıdır? Bunun cevabını bir çırpıda verebilmek oldukça zor.
Peki nedir insan olmak?
İnsan olmak zor zanaat, fakat bundan daha zor olanı, insan kalabilmek...
İnsanlıktan bahsederken amacım, fiziksel manada değil. Gözü, kulağı, ağzı, burnu, kolları, bacağı ve saire ye sahip olanları kastetmiyorum. Zira bu organların pek çoğu, dilsiz dostlarımız olan hayvanlarda da var. Benim kastettiklerim, insanı hayvanlardan ayıran değerlere sahip olanlardır. Söz konusu değerlerin ne kadarına sahipsek o kadar insanız...
İnsan olmak güzel ahlak, sağduyu, saygı ister...
Benliği ve kibri terk edip mütevazi olmayı gerektirir...
İnsan olmak, sevip sevilmeyi bilmektir, diğer canlılara zarar vermemektir...
İnsan olmak had bilmek, özü sözü bir olmaktır...
İnsan olmak hatadan dönmek
İnsan olmak yalan söylememek kıskanç olmamaktır..
İnsan olmak, vicdanlı, namuslu ve onurlu olmaktır..
Belki de hep çocuk kalabilmeyi başarmaktır insan olmak...
Bütün bunlar gibi pek çok değerin ötesinde, İnsanı insan yapan en önemli duygu merhamettir...
Merhamet, yaratanın insanlara bahşettiği bir lütuftur. Merhametini kaybeden birey, insanlıktan nasipsiz kalmış demektir...
Necip Fazıl'ın "Reis Bey" romanında ne diyordu mahkum;
"Etmeyin Reis bey! Siz ağlayamazsınız. Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz...Siz merhametten, acıma duygusundan, yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız. Yerine göre haklısınız. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz..."
İnsan kalabilmek büyük meziyet. Etrafımıza baktığımızda insani meziyetlere sahip olduklarını zannettiğimiz o kadar çok insan var ki, neredeyse "Karıncayı bile incitmeyecek kadar" naif ve merhametli görünüyorlar.
Peki, bu kadar fazla iyi insanın bulunduğu bir toplumda, hayatımızı zindan eden, içimizi acıtan, hak ve merhametten yoksun binlerce kötülük kimler tarafından yapılıyor?
İşte bu sorunun cevabı, insan sandıklarımızın iki yüzlülüğünde yatmakta. Daha açıkçası, görünen yüzlerin arkalarındaki görünmeyen yüzlerde...
Normal hayatında sakin bir vatandaş olan pek çok insan, aracının direksiyonuna oturur oturmaz aniden kanun kural tanımayan bir canavara dönüşüveriyor birden.
Herhangi bir makama talip olan bürokrat veya siyasetçi, sırf o makama ulaşabilmek adına, aynı yere talipli başka birisi için iftiradan tutun da yalan ve hileye kadar yapmadığı hiçbir kötülüğü bırakmıyor...
Beş vakit namazını cemaatle kılan Hacı Amca, üç kuruş fazla kazanacağım diye hileli mal satmaktan ve yalan söylemekten asla imtina etmiyor...
İnsan olmanın hazzı varken, servet, şehvet ve şöhretin verdiği geçici zevklere tamah edenlerden geçilmiyor ortalık...
Ne yazık ki bugün insanlığın geldiği nokta, servet ve makamlarla her türlü ayıbın örtüldüğü, yalanın normal hale geldiği insanların birbirine güvenmediği sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiği bir yerdeyiz artık.
Halbuki kibirden, gururdan, ihtirastan, hak hukuk bilmezlikten sıyrılıp aşka, sevgiye birbirimize sarılmaya, hoş görüye, merhamete yelken açmaya ve gülen yüzlere ihtiyacımız var artık.
Dünyayı düzeltmenin, ihtiraslarımızdan vazgeçerek önce kendimizi düzeltmekten geçtiğini bilmeye ihtiyacımız var hepimizin...
Yazar Cengiz Aytmatov “Hayatta en zor mesele, her gün insan kalabilmektir" der.
Tolstoy’un, “Bozulduğu zaman insandan daha korkunç bir yaratık yoktur” sözü ise, konunun özeti gibidir...
İnsan olarak doğmanın kolay, fakat insan olarak kalabilmenin zor olduğu bir dünyada ve yine de insanlara rağmen insanlığa bir şeyler yapmak lazım diyerek
Mark Twain’in sözüyle yazımı bitirmek isterim
‘’Erdeme para kadar saygı duyulmamıştır’’
Sevgiyle Kalın…